Tasavvuf Alemi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

İslam Beni Yakaladı

3 posters

Aşağa gitmek

İslam Beni Yakaladı Empty İslam Beni Yakaladı

Mesaj tarafından Nefy-ü İsbat Salı Nis. 29, 2008 3:45 pm

Bir psikolog olarak kendini yeniden yapılandırmak isteyen bir insana, önce eski yapısından tamamen boşalmayı mı öneriyorsunuz?

Bu harika bir şey olurdu! Ancak “eski yapı”mız, inatla bize yapışır kalır. Bu bizim olgunlaşmamış nefsimizdir ve bundan kurtulmak da “büyük cihad” gerektirir. Basitçe bu yapının “içinden çıkıp yürüyüp gitmek” mümkün değildir. Önceki varlığımızı yok ederek ya da bastırarak ondan kurtulamayız. Bunun yerine, sürekli devam eden bir çabayla (büyük bir çaba) nefsimizi eğitmemiz gerekir. Hz. Mevlâna, “kara tahtaya bir şeyler yazmadan önce, tahtayı silersiniz, Allah da sırrını kan ve göz yaşıyla yıkanmış bir kalbe yazar” der. Söz konusu bu “boşalma”, tasavvufun çağlar öncesine uzanan bütün uygulamalarının amacıdır. Yüzyılların sınavını vermiş bu yöntemler, “kalbin aynasını parlatmak” içindir; İslam’a göre Allah’ın sığabileceği tek yer parlamış bir kalptir. Dolayısıyla, ben bir “psikolog” olarak işlev görürken aynı zamanda da bir Müslümanım; bu nedenle, kendim için olduğu gibi hastalarım için de, olabilecek en iyi “boşalma”nın gerçekleşmesini dilerim ki, Allah sırrını en uygun yere yazsın. Biz ne kadar “boş” olursak, Allah da içimize o kadar berrak ve duru olarak akacaktır. Tasavvuf bu konuda, ney benzetmesini kullanır. İlahi sesin neyin içinden bozulmadan geçebilmesi için, bambunun içinin oyulması ve ve daha sağlam olması için ateşten geçirilmesi gerekir. Ney ne kadar “boş”alırsa, Allah’ın bu maddi düzeyde tecellisi o kadar saf olacaktır. “Nefsten arın, hu ile dol”… Bu bizim varlığımızın amacıdır, Allah’ın izniyle.


ANLATILAMAYAN ŞEYLER VAR


İki kere 40’ar günlük, bir defa üç, bir defa da 7 günlük halvete girdiğinizi öğrendim. İlk halvette; “bütünleşme” deneyiminizdeki duygunuzu, “Allah sevgi ve merhamettir” olarak algıladınız. İkinci halvetiniz bu tespiti doğrulamadı. Ne olduğunun anlatılamaz olduğunu söyleyip susacak mısınız, en azından Tanrı’nın neden “sevgi ve merhamet” olmadığını anlatacak mısınız? Yoksa önce cemali, sonra celali yaşadınız da “celali dillendirip insanları korkutmamak gerekir” diye mi düşünüyorsunuz?

Hayır, insanları korkuturum diye bir endişem yok. Ancak Allah’ın “sevgi ve merhamet” olmadığı, benim için İslam gerçeğinin en dolaysız teyidi oldu. İhlas Sûresi’nin anlamı işte buydu, “Allah hiçbir şeyle karşılaştırılamaz”! Allah sevgi ya da merhamet olsaydı, bu da bir karşılaştırma olacaktı. Bu da biz yaratılmışların anlayabileceği, “açıklayabilecekleri” ve kendilerine göre yönlendirebilecekleri (manipüle edebilecekleri) vs. bir Allah anlamına gelirdi. Ancak gerçekte böyle değil! Bu noktada susacağım, böyle tercih ettiğimden değil, ne söylesem yanlış olacağından... Bu noktada Hakikat olan tek şey sessiz kalmaktır. Aydınlanmaya kavuşmuş bütün ustalar da aynı şeyi söylüyor, yani İlahi sırların dile getirilemez olduğunu. Hallac–ı Mansur’u bir düşünün… Kendimi aydınlanmış kişilerle bir tutmak istemem, ancak ikinci 40 günlük halvetimde, bu kişilerin sırlarından bana bahşedilen çok küçük lezzet, bu konuda ne kadar haklı olduklarını gösteriyor. Bu halvete girerken ettiğim dua da, “la ilahe illallah” ifadesinin gerçek manasını anlamak olmuştu. Evet, Allah’a benzeyen, benzeyebilecek hiçbir şey olamaz. Öyleyse bu konuda nasıl konuşalım? O’nu herhangi bir şeye benzeterek mi?

Halvet, hapishanelerde (ve başka nerelerde?) mahkumlar için nasıl uygulanabilir, bir çalışmanız var mı?

Birkaç yıl önce gayrimüslim Alman hastalarım üzerinde küçük bir pilot proje uygulamıştım. Bu konuda da şeyhimin yönlendirmesine başvurmuştum, proje Avusturya’da gerçekleşti. 3 günlük ya da 7 günlük halvetler ile bir kişide de birbiri ardınca girilen 7’şer günlük iki halvet uygulaması yapıldı. Sonuçlar çok ümit vericiydi. Ancak bu uygulamanın Almanya’daki standart sağlık hizmetlerinin bir parçası olacağını hiç sanmıyorum; çünkü Almanya’da bu tür yöntemler tıbbi açıdan tehlikeli olarak kabul ediliyor. Aynı durumun hapishaneler için de geçerli olması özellikle üzücü, zira halvete girmek mahkumlar için, cezalarını çekerken manevi bir hayat biçimine dönüş yapmak anlamına gelirdi. Mahkumlar zaten tecrid edilmiş olarak yaşıyorlar.

Halvet sizin günlük yaşama pratiğinize neler kattı?

Stres oluşturan durumlarla çok daha kolay başa çıkıyor; daha çok ümit, daha az endişe taşıyorum. İnsanlara yardım etmeye, onların ihtiyaçlarını ve zayıf noktalarını daha iyi anlamaya daha büyük bir eğilim duyuyorum. Artık intiharı düşünmüyorum, yaşamın karşıma çıkardığı zorlukları Allah’ın yardımıyla göğüsleyebileceğime inanıyorum. Kişiliğimdeki bu değişimler günlük yaşamımı, ailemle, arkadaşlarımla, hastalarımla ve meslektaşlarımla ilişkimi her açıdan etkiliyor. Ayrıca şunu çok iyi biliyorum ki, yaşamım yeniden içinden çıkılamayacak kadar kötüleşirse, tekrardan halvete girme şansım var. Sadece Allah’a odaklanabileceğim bu zaman dilimi, bana önümdeki her tür güçlükle başa çıkmam için gereken gücü verecektir. Aslına bakarsanız, halvet deneyimi olmayan ve/ya da manevi bir bakış açısına sahip olmayan insanlarla çalışırken ölüm konusuna yaklaşımım bir problem oluşturuyor, bu yaklaşımı dile getirdiğimde karşımdakine hakaret etmiş gibi oluyorum. Üç yıl önce, çok sevdiğim görümcem genç yaşta vefat ettiğinde, onun Allah’a döndüğünü bildiğimden onun için üzülmediğimi söyleyerek kimi yakınlarımın şok olmasına ve incinmesine neden olmuştum. Onu seven herkes gibi ben de çok büyük bir üzüntü içindeydim; ama üzüntümüzün bencilce olduğunu hissediyordum. Artık onu göremeyeceğimiz için üzülüyorduk, bu da kendine acıma duygusundan başka bir şey değildi, bize insani bakış açısından erken gelen bir zamanda, Allah’ın onu yanına çağırmasını kabul edemiyorduk. Bu konudaki tutumum, diğer insanları rencide ettiğinden, zamanla bu gibi konularda sessiz kalmayı öğrendim. Aslında görümcemi kaybetmenin zaten bu kadar acı olduğu böyle bir zamanda, insanları rencide etme gibi bir niyetim yoktu.

Dileksizliği ve isteksizliği istediniz halvette. O an kabul oldu gibi geldi size; ama şu anda hiçbir şeye ve hiç kimseye ihtiyacınız olmadığını söyleyebilir misiniz?

Kesinlikle söyleyemem! Maalesef... Ancak bu hali kısa bir an için bile olsa hakikat olarak yaşamış olmanın hatırası, sürekli bu amaç için çabalamamı ve dua etmemi sağlıyor. İnsanın kendisi için hiçbir şey istememesi mutlak bir özgürlüktür. Hz. Mevlâna, Fihi ma Fih’te, içinde bulunduğumuz dünyevi düzeyde, aydınlanmaya ulaşmış birkaç insanın dışında kalan biz sıradan ölümlülerin, bu amaca ulaşamayacağını belirtiyor. İnsanın kendi kendini disipline ederek istekleri ve ihtiyaçları için yaşamayı bırakabileceğini; ancak gerçek bir aydınlanma yaşamamış bir insanın, istek ve ihtiyaç duymaktan kendini alıkoyamayacağımı belirtiyor. Benim için de aynı şey söz konusu olsa da halvetim sırasında “tattığım”, hiçbir şey istememe hali, yaşamımın geri kalan kısmında bana rehberlik edecek bir ışık olacaktır.


ZİHİNSEL DEĞİŞİKLİKLER YAŞADIM


Halvet sırasına hissettiğiniz cinsel hazza benzer duyguların, halvetten çıktıktan sonra normal cinsel hayata katkısı oluyor mu?

İlginç bir soru! Fizyolojik yönden, cinsel hayatıma bir etkisi olmadı. Ancak zihinsel/psikolojik/manevi açılardan birtakım değişiklikler yaşadım. Erkekle kadının birleşmesinin ne kadar kutsal bir şey olduğunu artık daha güçlü bir şekilde hissediyorum. Kur’an’ın “Allah içinizden kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp, aranızda rahmet ve muhabbet var etti.” ve “Onlar sizin için bir elbisedir.” (30/22; 2/83) ayetlerinin gerçek anlamını, halvetin hiç de erotik olmayan bağlamında duyduğum erotik hislerden sonra çok daha iyi anladım. Ancak İslam kültüründe bu konuda açıkça konuşmak oldukça zor.

Tasavvuf kitaplarında dinsel duygular cinsel motiflerle anlatılır bazen. Yalnız mutasavvıf çoğunlukla erkek olduğundan benzetmeler de erkekçe olur, sevgili kadındır. Acaba siz bir kadın olarak, sevgili olan Allah’la bütünleşmeyi hangi kadınca ifadelerle anlatabilirsiniz?

Bu çok ilginç bir konu! Ancak korkarım cevaplarım pek de yardımcı olmayacak, zira yaşamımda kendimi Allah’a en yakın hissettiğim anlarda “ben” kavramı hep kaybolmuştur. Böyle anlar, sonsuzluğun içinde eridiğim ve varolmaktan başka hiçbir şeyin kalmadığı, tarifi zor zamanlardır. Doğaya dair herhangi bir imge yoktur. Halvet sırasında “erotik” hisler duyduğumda da erotik imgeler ya da düşünceler söz konusu bile değildi. Zihinde canlandırmanın çok zor olduğunu biliyorum; ama yaşadıklarım aynen böyleydi. Bu hallerin erotik fantezilerle hiçbir ilgisi yok.

Hz. Muhammed (sas)’i bir erkek suretinde duyumsadım; ancak yüzünü net olarak göremedim. Bu sırada kendimi cinsel açıdan olgun bir kadın olarak değil de, küçük bir çocuk olarak onun kucağında oturuyor olarak algıladım. Erotik bir ima söz konusu değildi. Hz. Muhammed’e ilişkin yaşadığım en derin deneyimlerde, O, bir erkek suretinde değil, muazzam büyüklükte bir sis kütlesi halindeydi; halvetin hemen ardındansa saf bir varoluştan ibaretti, maddi bir şekli yoktu. Bu nedenle, bir kadının bu konuda hangi ifadeleri kullanacağını bilemiyorum.

Yalnız, konuyla ilgili bir ayrıntı olarak belirteyim, (evlenmelerine izin verilmeyen) Hıristiyan rahibelere, hayallerinde Tanrı/İsa’yı bir erkek, sevgili, nişanlı olarak canlandırmalarının söylendiğini biliyorum. Bu yüzden onlara “İsa’nın gelinleri” denir. (Sevgili Nuriye, sen çok cesur bir kadın olmalısın, soruların insanı kaygan zeminlere sürüklüyor!)

Sizin meslek dünyanızda Freud bugün nasıl değerlendiriliyor? Bu çağın, en parlak bilim adamı kim? Tartışılan en temel sorun ne?

Freud ABD’de genel olarak psikoloji, özellikle de bilinçaltı kavramlarını gündeme getiren büyük bir öncü olarak kabul edilir. Ancak, günümüzde öğretilerinin uygulamada pek fazla bir değerinin olmadığı kanaati yaygındır. Hastaları tedavi ederken, kognitif davranışçılıktan türeyen yaklaşımların çok daha etkin olduğu düşünülmektedir. Ancak Güney Amerika’da, özellikle de Arjantin’de durum farklıdır. Burada Freudculuk hâlâ revaçtadır. Almanya’da ise bu iki yaklaşımın bir karışımı söz konusudur, kanunlarsa bu durumu biraz daha karışık bir hale getirmiştir. Yakın bir zamana kadar, Almanya’daki kamuya açık sağlık hizmetlerinde çalışmaya yetkili olan tek grup tıp doktorlarıydı, bunlardan psikoloji alanında uzmanlaşmak isteyenler Freudcu bir eğitim alıyorlardı. Bu nedenle, kamusal alanda Freudcu sağlık görevlilerinin sayısı makul olandan çok daha fazladır. Farklı bilimsel yaklaşımların karşılaştırıldığı araştırmalar, Freud’un öğretisine dayanan terapilerin davranışçılığa dayanan yaklaşımlar kadar iyi sonuç vermediğini, ayrıca daha pahalı ve uzun süreli olduklarını ortaya koymuştur. Ancak bu durumun değişmesi için, halen Alman üniversitelerinin kürsü başlarında bulunan profesörlerin emekliye ayrılarak, yerlerine yeni nesil, sonuç–odaklı profesörlerin gelmesi gerekmektedir. O zaman kadar, Freudcu “dinozorlar”la yaşamaya devam edeceğiz! Beraber çalıştığım meslektaşlarımın çoğu, Frued’u insan doğasına karşı olumsuz/karamsar bir bakış açısıyla yaklaşmasından; dini, bir çeşit “müptelalık” (“Opium fürs Volk”–halk için afyon) olarak nitelendirerek patolojik bir eğilim olarak göstermesinden ve hiç de bilimsel olmayan yaklaşımlarından dolayı eleştirir. Günümüz bilimsel yöntemlerinde, çürütülmeye açık bir hipotez geliştirilmesi gerekmektedir. Freud’un “teorileri”nin bu şekilde geliştirildiği söylenemez (Bu teoriler için bilimsel anlamda bir çürütme mümkün olamayacağı için, aslında bunların teori bile olduğu söylenemez). Freud’un düşünceleri, bilim kisvesi altında bir inanç sistemi olarak nitelendirilebilir. Ken Wilber, benim alanımdaki, “en parlak” denilebilir mi bilemiyorum; ama en etkili bilim adamıdır. Uzakdoğu dinlerinin ve mistisizminin kaynaklandığı bilgeliği bir ölçüde Batı psikolojisine aktarmaya çalışmıştır. Benim en takdir ettiğim bilim adamlarından biri de ölüm eşiği deneyimleri alanında yaptığı sarsıcı bilimsel araştırmalarıyla bilinen Ken Ring’dir. Kitabımda ondan birçok alıntı yaptım.
Nefy-ü İsbat
Nefy-ü İsbat
...
...

Erkek Mesaj Sayısı : 1805
Yaş : 34
Nereden : Ankara
İlgi Alanları : Tasavvuf
Kayıt Tarihi : 15/09/07

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

İslam Beni Yakaladı Empty Geri: İslam Beni Yakaladı

Mesaj tarafından seyr-u suluk Ptsi Mayıs 19, 2008 2:20 pm

NURİYE AKMAN

Michaela Mihriban Özelsel halvetteki halini anlattı: Bir çocuk olarak Hz. Muhammed’in kucağında oturuyor hissettim...



(kiminle olduğu yazılmamışta ekleyeyim dedim)
seyr-u suluk
seyr-u suluk
...
...

Kadın Mesaj Sayısı : 502
Yaş : 36
Kayıt Tarihi : 20/10/07

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

İslam Beni Yakaladı Empty Geri: İslam Beni Yakaladı

Mesaj tarafından Vakt-i Seher C.tesi Mayıs 31, 2008 4:20 pm

seyr-u suluk demiş ki:NURİYE AKMAN

Michaela Mihriban Özelsel halvetteki halini anlattı: Bir çocuk olarak Hz. Muhammed’in kucağında oturuyor hissettim...



(kiminle olduğu yazılmamışta ekleyeyim dedim)
teşekkürler ikinize de..
Vakt-i Seher
Vakt-i Seher
...
...

Kadın Mesaj Sayısı : 798
Yaş : 14
Kayıt Tarihi : 16/10/07

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz